Uyanıyorum, uyuyorum. Bu iki eylem arası zorunlu olarak yiyorum, içiyorum, banyo yapıyorum, tuvalete gidiyorum, bir de bir hiçe ulaşmak için yapıp durduğum sorumluluklar, meli malılar… Hayata dair hiçbir şeyi anlamlandırmaya çalışmıyorum, ama etrafımdakilerin benden farklı yaşamaları, bir şey uğruna yaşıyor olmaları, hep bir hedeflerinin olması, gerçekten sevdiklerini ve sevildiklerini hissetmeleri, evet bunlar beni yoruyor ama böyle düşünemeyip nereye kadar nasıl yaşayacağımı bilememek beni korkutuyor. İnsanların içinde eriyip gitmekten, insanlardan korkuyorum. Dünyanın bu hızına ayak uyduramayıp, kenarda kalmaktan ya da ayak uydurmaya çalışıp da beceremeyip hiçliğin içinde kaybolmaktan korkuyorum… Ben neden diğer insanlar gibi bir şeylerin değeri olduğunu düşünemiyorum diye binlerce soru soruyorum kendime, sanki beynimin içinde binlerce insan büyük bir soru sorma makinesi çalıştırıyorlar. Ve ben onlara karşı hep mağlup oluyorum. O asla yanıtlanamayacak soruları cevaplamaya çalışmaktan kendimin ne düşündüğünü, ne hissettiğini bile anlayamayacak hatta fark edemeyecek hale geliyorum. Çoğu zaman hareket etme yetimi bile kısıtlıyorum..
Evet güçsüzüm ve sendeki güç beni korkuttu..evet gelgitleri olan birisini..evet kendim adına bir şeyleri yapmaya çalıştım, iyi hissedebileceğime inandım, iyi hissettim de ama iyi olmanın yanında huzursuzum. Senin sevgin korkuttu. Onun senin sevgin olmasından çok “sevgi görmek” korkuttu. Değer verdiğini görünce, seninle zaman geçirmenin farklı olduğunu hissedince, sana sevgi göstermemin de kolay olacağını düşündüm... Biliyorum saçma ama kurutulacağımı sandım. Gerçekten sevginin var olduğuna inancım olmadığını bilerek nasıl sevgi gösteririm bilmiyordum ki hala bilmiyorum. Yanındayken mutluyum da rahatsızım da. Ama o mutluluk seni mutlu edecek bir mutluluk değil. Sadece kendi içimde oluşan kocaman hiçliği inkâr etmeye çalıştığım ufak bir mutluluk. Mutluluk, eğlence, üzüntü, sevinç, utanma, kızma, kıskanma… Sadece hayatın bir parçası olduğu için, yaşanması gerektiği için yaşanıyormuş gibi geliyor, yaşıyorum gibi geliyor. İsteyerek, arzulayarak, tutkuyla yaşamıyorum. Tutkunun ve arzunun eşsiz oluşumu sevişmek bile uzak.
Tutkusuzluk kaybetmenin korkusunu da yanında sürüklüyor…
Kafamı o kadar çok bunlarla meşgul ediyorum ki sanki tek tutkum bu dipsiz, anlamsız düşünceler furyası… kendimi sağlıklı hissetmiyorum.
Her şeye duyduğum bu “hiçlik” beni yoruyor, ne yapacağımı da bilmiyorum.
Gün gelecek bir şeyleri hissettiğim, istediğim için yapacak mıyım merak ediyorum.