23.03.2010

düğme.

"bırak beni" dedim.
Bu sırada tabii ki ağlıyorum içten içe,ona ağladığımı hissettirmek istemedim.Ama ben yapamıyorum sanırım bu hissettirmemeye çalışma işini, ne kadar çabalarsam o kadar yüklü geliyor..Etraftaki objelerin renkleri havanın içine doğru kayıyor,renk yolu oluşturmaya başlıyordu,evet gözyaşları geliyordu. Artık çok geçti onları durdurmak için, daha fazla güçlü durmaya çalışamayacağım. Böyle zamanlarda en iyi yaptığım şeyi yapmaya başladım,etrafta veya onun üzerinde ona ait olan bir şeye odaklanıp,o eşyanın hikayesini anlatmak kendime..Karşımda konuşuyordu, gereksiz konuşmalar, teselli çabaları,üzgün olduğunu hissettirmeye çalışıp vicdan azabından kurtulma yolları..Ama ben hikayenin ana karakterini arıyorum o sırada. Evet bulmuştum, hırkanın düğmesi..Hırkasının düğmelerinden birinin ipinin rengi diğerlerinden farklıydı..

Havanın rengi tam "pazar günü" rengiydi, ne sütlü kahve ne gri..daha uyanmamıştı,onu izledim, gözlerimi kapatıp,çıkardığı sesleri dinledim,çok rahatsız ediciydi ama güzeldi.Kalkıp,dün aylardır apartmanın giriş kapısından sökülmeyen paslı çiviye takılıp düşen hırkasının düğmesini diktim.Hırka koyu kahveydi ama evde uygun ip yoktu ben de pembeyle diktim..

Hikaye bitmişti ama o hala konuşuyordu,neyse daha anlatabilecek bir çok hikaye vardı nasıl olsa..

12.03.2010

denge(siz)

O gün güzel bi gündü.Yalnız kalmak,bu günün mutluluğunu sadece kendisiyle paylaşmak istedi.Evden çıkarken, çoğu insan gibi dışarıdaki havanın nasıl olduğunu anlamak için oturma odasına doğru gitti ve kafasını camdan çıkardı..Hava serinceydi, atkısını değiştirip, yeni aldığı kalın haki atkıyı kendini boğarcasına boynuna doladı ve nihayet evden çıkabildi. Soğuk suratına ufak çizikler atarak yanından geçiyordu sanki, ama bu his güzeldi.
Caddeye çıkınca aslında yalnız kalmak istemediğini fark edeceğinden emindi.Bir taraftan da kimseyle telefonda konuşmak istemiyordu, "sadece gelsin, karşımda otursun ve hiç konuşmayalım" diye geçirdi içinde.Arayamıyordu,numarasını hala silmemişti,arada sırada telefon rehberini açıp numaraya bakıp,arama tuşuna da basıp akabinde kapama tuşuna basıyordu,bunu genellikle yapar hale gelmişti.Onunla konuşmayı düşünmekten çok,konuşabileceğini düşünmek iyi geliyordu..Bunları düşünürken,sokakta ajandasını çıkardı ve o günün sayfasına şunları yazdı;
"Her şeyin aslında olabilme ihtimalini düşünmek insana iyi geliyor,önümüzdeki bir çok gerçeği bir tarafta yaşayıp, kabullenip; diğer taraftan da olmasını istediklerimizi düşünmek,dengeye mi getiriyor bizi..ya da tam tersine dengesizliğe mi..."