30.05.2011

bugün bazılarının en mutlu günü

bir yolunu arıyordu..kurtulmanın bir yolunu.
havalimanında hızlıca yürüyordu,telaşlıydı.Hemen tuvalete ulaşmalıydı yoksa arka arkaya gelecek olan gözyaşları herkesin, tüm gözlerin önünde gelecekti ve bütün yüzünü kaplayacaktı.Onların içinde boğulacak,burnu, esmer olmasına ragmen kızaracak,şiddetli bir başağrısı başlayacak ve gözler kırmızı olacaktı.Ulaştı,tüm tuvaletler doluydu, biraz daha bekledi ve yaşlı italyanın çıktığı tuvalete kendini zor attı ve geliyorlardı..
Klozetin kapağını kapadı, kapağın üzerine oturdu ve uzun bir tuvalet kağıdı koparıp, tekrar tekrar gelen yaşları silmeye başladı..Tam o anda, çocukluğundan beri en üzgün anlarında yapıtığı şeyi yaptı, ağlarken gülmeye çalıştı. Ağlıyordu ama inadına gülmeye çalışıyordu. Bu çözüm çok iyi gelmese de "gülebildiğini" hala her şeyin iyi olduğunu kendine kanıtlayabildiğinin bir yoluydu. Kendini kandırmak değildi. İyi geliyrodu.Ama bu sefer olmuyordu, yapamıyordu, gülemiyordu.
Uçağının kalkmasına az kalmıştı, tuvaletten çıkması gerekti. İlk önce tuvalette birinin olup olmadığından emin olmalıydı.Ses geliyordu, çıktı bir kadın vardı. Hızlıca elini musluğun manyetiğine doğru uzattı ve küçük avuçlarına sus doldurup suratını yıkamaya başladı..Su iyi gelmişti.Temizdi,sakinleştirmişti,her şey beyazdı, musluk suyuna karışan gözyaşları bile beyazdı..beyazı severdi.
Havlu kağıtlarla suratını sildi. Birkaç tane daha kopardı, sonra ağlayabilirdi.Bunlar son değildi.Bir süre böyle olacaktı ya da olmayacaktı...

10.05.2011

en güzel yerindeyim hayatın

düşünmeyin beni artık.
iyiyim
daha çok kendimi üzeceğim
içeceğim,sarhoş olacağım,çok can sıkacağım
haa yoook mutlu da edeceğim,
ama mutsuz da edeceğim..
dokunmayın artık..
gelmeyin peşimden.
evet aşık olacağım,ondan kaçamayacagım
bekleyin beni, size aşık olacağım
ama biraz zaman verin
birazcık daha üzüleyim
üzülürken sevişeyim
sevişirken üzeyim..

7.05.2011

arıyı kurtardım.

masayı toplamak için bahçeye indim.kahve fincanları ve çikolataya bulanmış tatlı tabaklarını aldım.kahve fincanlardan birinin telvesinde bir arı debeleniyor,arka iki ayagını telveden kurtarmaya çalışıyor,kahve fincanının yüksek kahveli duvarlarına tırmanmaya uğraşıyor.böceklerin hepsinden -uçan,yüzen,yürüyen,sürünen fark etmez- tiksiniyorum,onların bana bir zararı olmadığını ve benden ebat olarak küçük olduklarını bilmek beni rahatlatmıyor,boşuna bunu tartışmayalım..neyse bir süre arıyı izledim,evet yapamayacağı kesindi,kurtulamayacaktı...ve birkaç dakika sonra güneş bardağın dibindeki tüm telveyi, arının iki arka ayağı onun içindeyken kurutacaktı ve hazin son, arı orda kalacak ve ölecekti..ama ben küçük bir planla her şeyi hallettim..

Plan..kahve finacanının tabağına arının içinde boğulmayacağı kadar su koydum ve benim için küçük ama onun için büyük olan kahve fincanını biraz eğip,arının tabağa düşmesini sağladım..kahvenin telvesi arıya o kadar ağırlık yapıyordu ki,arı yerinden kıpırdayamıyordu..neyseki suyun içinde biraz telvelerinden kurtuldu..telveleri temizleyişi sırasında,sanki sırtının ortasını kaşımaya çalışan bi insan gibi bedeni eğilip büzülüyordu ve kendini masanın üzerine attı..şuanda yaşıyor mu bilmiyorum, en son gördüğümde yaşıyordu..

duydun mu? bugün bir arı kurtardım! hoşuna gitti mi? hadi artık beni ne kadar özlediğini, artık arı görünce beni hatırlayacağını söyle,mesaj at ya da ne bileyim sen bulursun bir yolunu..

umalım.

hava rüzgarlıydı, arayışa geçtim, ağaç dallarının kapamadığı yerlere ulaşan güneşin olduğu yerde durdum.Güneş rüzgarın üşütmesini biraz olsun azalttı.Taytımla ayakkabımın bileğimde bittiği yer arasındaki bacağımın çıplak yeri ile buluşan güneş sanki bütün vücuduma oradan yayıyor sıcaklığını..Ayakta durmaktansa, mutfaktan gelen sıcak yeni demlenmiş çayla yine güneşin ulaştığı bir banka geçtim..bir sigara sardım -sigara sarmayı yeni öğreniyordum,hep sarasım geliyordu,sanki küçük bir çocuğa yeni alınan ama sonra sıkılınan oyuncak gibi,umarım ben de sıkılırım- ayaklarımı yerdeki otlara uzattım ve her zaman yapmaktan büyük zevk aldığım şeyi yaptım, karıncaları ve mücadelelerini izledim..gözüm bileklerime ilişti,iki ayak bileğimde de sanırım toplam on tane falan böcek ısırığı vardı,kötü görünmüyordu..bacaklarımı kendime doğru çektim,bacak bacak üstüne attım ve elimdeki sıcak çay bardağının altını üstteki bacağımın dizine yapıştırdım, oh sıcak çok güzel gelmişti..çaydan bir yudum aldım, karınca da sırtındaki polen tanesiyle baya yol almıştı.

Rüzgar vardı ama şu iki ay güneşlenme sezonu olmasa da tenimin rengi baya koyulaşmıştı,bunu ben fark edemiyordum, İstanbul'dan gelenlerin ilk tepkisiydi bu.zaten açık tenli biri olduğum söylenemez fakat avuç içi elimin üstü ile yan yana koyduğumda gözle görülür bir renk farkı vardı, parmak araları da iki rengin buluşma yeri..kömür rengi olma yolunda ilerliyordum ama olsun önemli değildi..rahattım,kimse önemli değildi,güneş rüzgarla iyi gidiyordu,her gün biraz olsun içki hiç fena değildi,İstanbul'daki kafa yalnızlığının devam etmesi; o da iyiydi..yakınlık yoktu,sevgi yoktu,sadece özlenen birkaç şey vardı.

iyiyi umalım.

30.04.2011

kısa.

özledim.kısa zamanları özledim.dakikaları,saniyeleri,saliseleri..
istediğin insanın yanına kısa zaman içinde ulaşmayı.

- Nerdesin?
- Marketin ordayım, 5dakikaya geliyorum.

özledim.heyecandan 5dakikanın bitmek bilmezliğini özledim.
Görünce nasıl dursam, bir yere yaslansan mı, yoksa atkımı boynuma dolamasam mı..
Ne giymiştir acaba? ona aldığım mor tişörtü mü, yoksa mavi olanı mı..
Kalbimin çarpıntısı nerdeyse ağzımda,sanki kuş kanadı çırpıntısı,pıtır pıtır

- eee nerde kaldın?
- Gördüm seni,yürüyorum.

özledim.acaba hangi taraftan geliyor, kısa yoldan mı, yoksa minibüsle geldiği için yukardan mı yürüyor..
Şuan beni görüyor mudur ki,o zaman çok hareket etmiyim,kendimle çok uğaşmıyım,histerik gibi görünmemeliyim..
Geliyor,uzaktan gördüm,görmüş gibi mi yapayım,yok yok çaktırmıyım,sakin görüneyim,abartmaya gerek yok.
Ama onu çok özledim,en iyisi ona doğru hızlı adımlarla gidip,sarılmak,boynuna küçük bi öpücük bırakmak,kokusunu hatırlamak.

özledim.özledim.kısa zamanları özledim.dakikaları,saniyeleri,saliseleri..5dakikaya ordayımı,10dakikaya ordayımı,seni gördüm geliyorumu,evden çıktım yürüyorumu ve geldimi..sizleri özledim.

4.02.2011

Kılıf

İnsanın hayatında rutininin,uğraştığı bir şeylerin olması ne kadar önemliymiş meğersem..Düşünmek istemediklerinizi devamlı düşünür hale geliyorsunuz.Demek her şey, tüm o iş hayatının, sorumlulukların sıkıntısına katlanmak, bu boşluğu, düşünmeyi engellemek içinmiş, delirmeyi engellemek içinmiş..
O kadar çok düşünür hala geliyosunuz ki, düşündüklerinizi bir türlü prtaiğe dökme ihtiyacı gereksiz yere aklınızı meşgul etmeye başlıyor..Kendimi bu prtaikten uzak tutmak için, sokaklara attım.Yeni bir bilgisayarım oldu ve bu bilgisayara kılıf almak için Eminönü'ne gittim. Normal şartlar altında, sadece bir kılıf için deliler gibi Mercan yokuşunda çantacıları gezmezdim ve bilgisayarı almamın üzerinden seneler geçmesine rağmen ben hala kendime bir kılıf almamış olurdum ve her fırsatta "ya bir türlü de şu kılıfı alamadım" derdim. Neyse düşünmenin bu kadar ayrıntılı saçma cümleler kurmak gibi gereksiz bir yanı da var. Evet sonuç olarak kılıf aldım ve Beyazıt meydanına doğru yürüdüm..Meydanda hanımların ve erkeklerin ayrı yerlerde durduğu, Mısır'daki olaylar temalı bir gösteri vardı,aralarından sıyrıldım ve tramvaya doğru yürüdüm..O kadar.
Bu yazıdan çıkarılacak herhangi bir mesaj vs. yoktur.Herkese iyi akşamlar.

1.02.2011

serzeniş

Elimde şu kalın, renkli, kaliteli kuşe kagıda basılmış içinde 3maaşımı toplasam alamayacağım giysilerin bulunduğu dergilerden birini tutuyorum..Bazen içlerine bakmak iyi geliyor, tamam tamam çogu zaman iyi geliyor..O renkler, güzellik, lüks vs. insanı o anından uzaklaştırıyor, zamanı öldürüyor. Neden bekleme salonları bu kagıt parçaları ile dolu olur ki sanki..Kaliteli bekleme salonlarında son sayıları durur iken, az müşterili bekleme salonlarında genellikle 5-6ay öncesinin, bazı sayfaları bekleme salonunda aileleri ile beklemek zorunda bırakılan çocukların koparttıkları sayfaları ile dolu olan renkleri solmuş dergiler durur.
Neyse ben şuan kaliteli bir bekleme salonundayım, derginin son sayısı ve her zamanki gibi seks ve sevgili ile ilgili muhteşem testler. Bu testleri nasıl bir kafayla hazırlar insan diye baya düşünmüşümdür. "Erkeği baştan çıkarmanın 10 yolu, Erkegi bastan çıkardıktan sonra bu süreyi uzun tutmanın yolları,Erkegın seni aldatmasını önleyebiliyor musun, Erkegini geri kazanabiliyor musun, Geri kazandın peki elinde tutabiliyor musun, Sevgilini evliliğe ikna edebiliyor musun...." diye gidiyor bu. O tavsiyelerdeki cümleler,bu bir şeyleri kazanıp kaybetmenın 10-15 yola indirgendiği sayfalar, fantazilerin sıgmayıp tastıgı anlamsız, duygusuz, sıradan köşe yazıları. Her seyi özellikle de hissetmeyi ve hissedilmeyi, sevişmeyi, güvenmeyi, yanında hissetmeyi, onsuz yapamamayı nasıl bu kadar sıradanlaştırabiliyorsunuz..Kelimelerle anlatılamayanları çözülemeyenleri siz nasıl çözüyorsunuz, hangi testlerle? Ne olur artık bana da verin bu testleri!