7.05.2011

umalım.

hava rüzgarlıydı, arayışa geçtim, ağaç dallarının kapamadığı yerlere ulaşan güneşin olduğu yerde durdum.Güneş rüzgarın üşütmesini biraz olsun azalttı.Taytımla ayakkabımın bileğimde bittiği yer arasındaki bacağımın çıplak yeri ile buluşan güneş sanki bütün vücuduma oradan yayıyor sıcaklığını..Ayakta durmaktansa, mutfaktan gelen sıcak yeni demlenmiş çayla yine güneşin ulaştığı bir banka geçtim..bir sigara sardım -sigara sarmayı yeni öğreniyordum,hep sarasım geliyordu,sanki küçük bir çocuğa yeni alınan ama sonra sıkılınan oyuncak gibi,umarım ben de sıkılırım- ayaklarımı yerdeki otlara uzattım ve her zaman yapmaktan büyük zevk aldığım şeyi yaptım, karıncaları ve mücadelelerini izledim..gözüm bileklerime ilişti,iki ayak bileğimde de sanırım toplam on tane falan böcek ısırığı vardı,kötü görünmüyordu..bacaklarımı kendime doğru çektim,bacak bacak üstüne attım ve elimdeki sıcak çay bardağının altını üstteki bacağımın dizine yapıştırdım, oh sıcak çok güzel gelmişti..çaydan bir yudum aldım, karınca da sırtındaki polen tanesiyle baya yol almıştı.

Rüzgar vardı ama şu iki ay güneşlenme sezonu olmasa da tenimin rengi baya koyulaşmıştı,bunu ben fark edemiyordum, İstanbul'dan gelenlerin ilk tepkisiydi bu.zaten açık tenli biri olduğum söylenemez fakat avuç içi elimin üstü ile yan yana koyduğumda gözle görülür bir renk farkı vardı, parmak araları da iki rengin buluşma yeri..kömür rengi olma yolunda ilerliyordum ama olsun önemli değildi..rahattım,kimse önemli değildi,güneş rüzgarla iyi gidiyordu,her gün biraz olsun içki hiç fena değildi,İstanbul'daki kafa yalnızlığının devam etmesi; o da iyiydi..yakınlık yoktu,sevgi yoktu,sadece özlenen birkaç şey vardı.

iyiyi umalım.